Ülkemizde bir seçim daha bitti derken; muhalefet tarafından yeniden “Erken Seçim” söylemleri gündeme taşınmaya başladı. Ben de bu aşamada hemen hemen tüm seçimlerde sık sık duymaya alıştığımız bir konuyu köşeme taşıyarak değerlendirmede bulunmak istedim.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu haftaki konumuz, “Yetki” ve “Etki” üzerine. Gel gör ki, uzun yıllar öncesinden süregelen ve günümüzde de söylenen “Verin yetkiyi, görün etkiyi” söylemi, biz vatandaşın en muzdarip olduğu bir söz değil midir?
Bu sözden başlayarak, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile birlikte bu yıl 104’üncü kuruluş yıl dönümünü kutlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hepimizin bildiği gibi 600 vekilimiz görev yapıyor.
600 vekilimiz ile birlikte iki seçimdir de Cumhurbaşkanını seçen bizler, “Etkiyi” görmek için “Yetki” veriyoruz.
Geçtiğimiz hafta sosyal medyada bir haber yapan gazeteci arkadaşımın başına gelen olay sonrasında bu yazıyı yazmanın elzem olduğunu düşündüm.
Memleketinde bir gazetenin de sahibi olan gazeteci arkadaşım, yaptığı iki satırlık bir eleştiri haberinden sonra bir vekilin watsapp basın grubundan çıkarıldığı haberini alıyor.
Kısacası; oy vererek “Yetki”lendirdiğimiz vekillerimizden başlayarak; göreve gelen birçok bürokrat en küçük bir olayda sizi ya engelliyor, ya da telefonlarınıza bakmıyor, ya da kendisinin telefonuna nasıl ulaştığını sorguluyor.
Ne oluyor bize, neler oluyor bizlere?
Çözüm üretmek için o makamlara gelirken; biz gazeteciler aracılığıyla kamuoyuna yapacakları vaatleri, hizmetleri ve projeleri anlatan siyasiler; genellikle seçildikten hemen sonra kendilerine ulaşılmasını istemezcesine cep telefonlarını değiştirmiyor mu?
Mecliste basın mesleğinden gelen gazeteci kökenli kaç vekil var diye merak ettim ve bu rakamın 20 bile olmadığını görünce daha da üzüldüm.
Nedenine gelince.. 5 Ocak 2024’te, yani bundan dört ay önce Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından basın mensuplarının da yeşil pasaport alabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir’in imzası ile kanun teklifi verilmiş ve bu teklif de Meclis Başkanlığı’na sunulmuştu.
Düzenlemeye göre; terör suçlarına bulaşmamış, 15 yıl mesleki kıdemi bulunan ve basın kartı sahibi basın mensuplarına hususi damgalı (Yeşil) pasaport verilecekti.
Evet, şimdi gelelim yeniden ana konumuz “Yetki ve Etki”ye. Oy vererek “Yetkilendirdiğimiz” değerli vekillerimiz, dört aydır bu konuyu niye gündeme almamışlardır? Meclisteki 20 gazeteci vekil, niye bu konuyu tekraren gündeme taşımamışlardır?
Niye mi? 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, sanki sırf o günün boşu boşuna kutlanmaması adına verilen bu teklif şimdilerde unutulmuştur. Üstüne üstelik telefon numarasını nerden ve nasıl bulduğunu sorgulayan siyasetçi; üst ve orta düzey bürokrat ile her türlü seçilmişler halktan ve vatandaşlardan kopuk yaşamaya başlamıştır.
Demek ki; istenilen “Yetki”ler sonrasında yaşatılan “Etki”ler; eleştirede bulunan, kendilerine ulaşan kişileri bir şekilde engellemeye kadarmış.
Bunlar; ülkemiz adına cidden sorgulanması gereken ve çok acil bir şekilde değişmesi şart olan şeyler değil midir?
Geçenlerde bir hayır ve etkinlik nedeniyle bir köyümüzde oturup sohbet ediyoruz. Köyün eskiden muhtarlığını yapmış bir ağabeyimiz “Yazılarına dikkat et. Seni de almasınlar” dedi.
Aslında haksız da değil.. Ama serde gazetecilik yapmak ve doğruları söylemek, yazmak olunca dayanamıyor insan.
Lafı çok da fazla uzatmaya gerek yok.
Yazımın başında, içerisinde ve şimdi sonunda da ifade edeceğim üzere her seçimde, her yerde bir şekilde “Verin yetkiyi, görün etkiyi” diyenlerin; artık vatandaşların sorunlarına çözüm üretmesi bekleniyor.
Bu makamlar; vatandaşların tabi ki, herhangi bir suçları yoksa sorgulanacağı yerler değil, çözüme kavuşturulacağı yerler olmalıdır diye düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle siz okurlarımı her zaman sorgulayan, hakkını arayan ve doğrudan yana olan bireyler olarak yaşamlarını sürdürmenizi diliyor; sizlere sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler temenni ederek Allah’a emanet ediyorum.
Kalın sağlıcakla…