Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı tarafından düzenlenen “Arapça’nın İslami İlimler Üzerindeki Önemi” konulu konferans, 27.03.2017 tarihinde Rektörlük Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Konferansı; Kırklareli İl Müftüsü Hüseyin DEMİRTAŞ, İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Salih İNCİ, fakülte akademik ve idari personeli ile öğrenciler dinledi.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman ÖZDEMİR verdiği konferans, Üniversitemiz İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Badawy Mohammed ELSAWY’in Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Prof. Dr. Abdurrahman ÖZDEMİR konuşmasında, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) bir yorum otoritesi olduğunu söyleyerek, şunları ifade etti: “Yorum otoritesi ne demek? Cenab-ı Mevla’dan (c.c.) vahiy olarak aldıklarını ashabına tevdi ediyordu, tebliğ ediyordu. Ama tebliğ etmekle kalmıyordu. O bir postacı değildi. Yani oradan al oraya bırak, ben arada karışmam diyen biri değildi. Aldığı vahiyi ashabına iletiyordu ve karşılaştığı sorulara da cevaplar veriyordu. Herkes herşeyi aynı anda anlamıyordu. Anlaması da beklenemezdi zaten. Herkesin anlama kapasitesi eşit değildir. Dil bilgisi eşit değildir. Bilgisi, kültürü aynı değildir. Dolayısıyla Ashab-ı Kiram’dan kimileri ya Resüllüllah bu nedir? Diye sorular soruyordu, O da cevaplar veriyordu. O’nun bugün itibariyle ve O’ndan sonraki dönem itibariyle üstünlüğü neydi? Yorumculara göre, yorum izah getirmek, açıklama yapmak demektir. Diğer yorumculara göre O’nun özelliği neydi? O, yanılmayan, Cenab-ı Mevla’nın (c.c.) hata yapmasına izin vermediği bir otoriteydi.
Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i Şerif’in dili arapça. Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerif’ten üretilen ilimler var. Bunları almak için ne Arapçayı iyi bilmek lazım.
Bizim Türk medreselerinde subha-i sıbyan diye bir tekerlememiz var. Önce lügat öğretiliyor. Yani dil bilgisinden önce dil öğretiliyor. Bugün modern dünyanın geldiği nokta aslında budur. Günümüzde şu çekişme göze çarpıyor. Klasik metotla mı arapça öğretelim yoksa modern metotla mı? Aslında biri diğerinin alternatifi değil. Bir dil konusunda başlangıç yapabilmek için asgari 2 bin kelimeye ihtiyacınız var. Osmanlı bunu nasıl yapardı? Türk medreselerinde subha-i sıbyan ezberletirdi. Bugün medrese eğitimi verenlerde bu kademe eksik kalıyor. Oysaki 2 bin kelime ile dili bilmek lazım. Medreselerdeki eğitimden sonra kişi parmağınızla gösterdiğiniz kelimeyi söyler hale geliyor. Şimdi bizim ilahiyat fakültelerinde öğretmeye çalıştığımız kademe, bu kademedir. Yani lügat kademesi. Bütün bu yapılan çalışmaların tek bir amacı var: Öğrenciye en az 2 bin kelime kazandırmaktır. Bu, İngilizcede de öyledir. Bu kelime hazinesi şarttır. Sıkıntı ise bunu yeterli görmemektir. Bu yeterli değildir. Bu sadece birinci aşamadır. Bunları öğrenelim; ancak bununla yetinmeyelim. Bununla yetinirsek sadece derdimizi anlatırız. Derinlikli metinleri çözmek için ikinci ve üçüncü basamakları da tırmanmak gerekir. Bu aşamaları da kelimelerin kökenlerine indikçe daha da fazla öğreniriz. Yani türemiş-türememiş kelimeleri bilmek gerekiyor. Günümüzde direk ikinci ve üçüncü aşamaya geçmek öğrenciyi bıktırıyor. Dili bilmeden buraya gelindiği takdirde öğrenci için bu durum bıktırıcı olabiliyor.”
Konferans, İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Salih İNCİ’nin konferansa sunduğu katkıları için İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman ÖZDEMİR’e teşekkür ederek plaket ve çiçek takdim etmesiyle sona erdi.