reklam
reklam
DOLAR 34,5467 % 0.18
EURO 36,0147 % -0.62
STERLIN 43,3470 % -0.52
FRANG 38,6490 % -0.66
ALTIN 3.005,46 % 1,47
BITCOIN 96.061,85 -1.845

Üniversitede Oğuz Türkçesi Anlatıldı

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi :
Üniversitede Oğuz Türkçesi Anlatıldı
reklam

Kırklareli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü tarafından “Oğuz Türkçesi” konulu bir seminer düzenlendi.

Fen Edebiyat Fakültesi 105 No’lu derslikte düzenlen seminere; Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanı Doç. Dr. Bülent Bayram, bölüm akademik personeli ile öğrenciler katıldı.   

Seminerin konuşmacısı, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir Atıcı, Oğuz Türkçesinin tarihsel gelişimi üzerinde durarak başlangıcından günümüze gelişim seyri ve geçirdiği evreleri ayrıntılı olarak değerlendirdi.  

Oğuzların Türk tarihindeki yeri hakkında konuşan Atıcı “Başlangıcı oldukça eski dönemlere uzanan bir dil veya lehçenin tarihî gelişme süreçleri üzerinde durabilmek için öncelikle o dili veya lehçeyi konuşan kavim veya toplulukların ilk oluşum dönemlerini açıklamakta yarar vardır. Hele Oğuz Türkleri gibi ayrı bir etnik kol durumuna gelinceye kadar öteki kollar arasında yer almış ve başka adlar ile de adlandırılmış bir kavim için bu durum daha da önceliklidir. Ayrıca, dildeki tarihî gelişme süreçlerinin daha sağlıklı birer sonuca ulaştırılabilmesi de konunun tarihî zeminlere dayandırılarak ele alınmasını gerekli kılar. Türk tarihinde Oğuzların çok önemli ve kapsamlı bir yeri vardır. Çünkü Oğuzlar, hem siyasi hem de dil ve kültür tarihi açısından Köktürkler döneminden başlayıp gittikçe güçlenen, zamanla da büyük devletler ve imparatorluklar kurma başarısı gösteren dönemlerden geçerek günümüze uzanan; bugün de geniş bir dallanma ve yayılma ile genellikle birbirine yakın coğrafyalarda Oğuz-Türkmen temelinde devletler ve topluluklar ile bunların yazı dillerine, lehçe ve ağızlarına dayanan Güney-Batı Lehçeleri grubunu oluşturan bir kavimdir. Gerçi Türk tarihinin M.Ö III. yüzyıldan başlayarak Orta Asya‟nın doğu ve kuzeydoğusunda varlık gösteren, daha sonraki yüzyıllarda da, özellikle M.S IV. ve V. yüzyıllarda Asya‟dan Avrupa‟ya doğru uzanan binlerce kilometrelik bir alana yayılmıŞ olan, sistemli bir devlet yapısındaki büyük Hun Devleti‘ni oluşturan kavimler arasında Oğuzların adına rastlanmıyor. Bu konuda, Hun tarihine ilişkin en zengin bilgileri içeren Çin‟in Han Hanedanlık tarihi Han Shih Chi de de bunun 2. kısmını oluşturan Han – Shu da da Oğuzlara ait herhangi bir kayıt yer almamıştır. Demek oluyor ki bu dönemlerde Oğuzlar daha kavmi bir oluşum ortaya koyamamışlardır. Her hâlde, tarihî varlıklarını Köktürklere gelinceye kadar başka bir ad altında sürdürmüş olmalıdırlar. Çin kaynaklarında eski Hun boylarından biri olarak verilen ve içinde barındırdığı 50 kadar budunla bütün Doğu ve Orta Asya‟ya yayılmış kalabalık Türk budunlarını temsil eden Tölösler varlıklarını Köktürkler döneminde de devam ettirdiklerine ve Oğuzlar daha sonra bu birlikten ayrıldıklarına göre biz daha etnik bir oluşum geçirmemiş olan Oğuzların, bu dönemde, başka bir adla Tölös budunları arasında yer almış olduklarını düşünüyoruz. Bize böyle bir sonucu benimseten etken, T‘ang devri belgelerinde geçen “dokuz kabile”nin bazen Türklerin dokuz kabilesi, bazen de Tölöslerin dokuz kabilesi  olarak kaydedilmiş olmasıdır. Tölöslerin dokuz kabilesi olarak kaydedilen bu etnik kol, her hâlde Köktürk Kağanlığındaki dokuz boydan oluşan Dokuz Oğuzlar olmalıdır. Hun Devleti‟nin yıkılmasından sonra yerlerine Sien-piler‘in daha sonra da Juan-Juan denilen Avarların geçtiği bilinmektedir. Juan-Juanlara karşı verdikleri büyük savaşlarla M.S. 552 yılında Bumin‘in başkanlığında Kuzey Moğolistan‟da Orhun Irmağının batısındaki Ötüken merkez olmak üzere yeni bir devlet kuran Köktürkler, aslında Büyük Hun Devleti‟nin bir devamı niteliğindedir. Hun devlet teşkilatı Köktürklerde de devam ettiği gibi, Hunların dağılması üzerine, Hunlar dahil, Doğu ve Orta Asya‟daki büyük Türk budun birlikleri ile Türk olmayan bazı kavimler, Köktürk Devleti‟nin sınırları içinde yer almışlardır. Bu bölge belki de İstemi‟nin idaresindeki İli Vadisi, Isık Köl, Yedisu ve Talas bölgelerindeki Batı Köktürkleri bölgesidir. 200 yıla yakın siyasi varlığı boyunca, yaptığı fetihlerle güneyde Çin sınırından batıda Hazar Denizi ve Karadeniz kıyılarına kadar uzanarak Bizanslılarla da komşu bir ülke genişliğine ulaŞmış olan Köktürk Devleti, o zamana kadar Orta Asya‟da kurulmuş olan devletlerin en büyüğüdür ve geniş bir imparatorluktur. Sınırları içinde birçok Türk boyunu ve budununu barındırmaktadır. Varlıklarını bu geniş alanda devam ettiren kavimler arasında Oğuzların da önemli bir yeri vardır. Orhun ve Yenisey Yazıtları‘nın bulunup okunmasından sonra, bu Yazıtlarda Oğuzlar ile Köktürk Devleti‟nin ilişkileri konusunda epey bilgimiz olmuştur. Oğuzların Köktürk Devleti içinde, bir budun olarak önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor. Bu konuda yapılan tarihî araştırmalar ile Yenisey ve Orhun Yazıtları‟nda yer alan kayıtlardan Oğuzların VII. yüzyılın ilk yarısında Barlık Irmağı yöresinde, VII. yüzyılın 2. yarısından başlayarak da Tula Irmağı boylarında, muhtemelen Ötüken yöresinde yaşadıkları anlaşılıyor. Yazıtlarda, yalnızca “kuzeyde yaşayan bir budun” olarak gösterilen Oğuzlar, yeni bir etnik kol olarak asıl varlıklarını önce İstemi‟nin daha sonra da oğlu Talu‟nun idaresindeki Batı Köktürk Devleti‟nde göstermişlerdir. Ne var ki Oğuzlar, bu döneme kadar Oğuz adı ile değil, on kabileden oluşan ve On-Ok diye adlandırılan Batı Köktürkleri içinde yer almışlar; On-Ok‟lar veya onlara bağlı Türgişler olarak görünmüşlerdir. Ercilasun‟un tarihî kaynaklara dayanarak yaptığı açıklamaya göre de Oğuzlar, Aşağı Seyhun boylarına göçmeden önce bugünkü Kırgızistan‟da yaşıyorlardı. Fakat o zaman onlara Oğuz değil, On-Ok ve Türgiş deniyordu. Oğuzların, Oğuz adıyla yeni bir etnik grup olarak ortaya çıkması da Şüphesiz Batı Köktürkleri dönemindedir” dedi.

Dil tarihinde Oğuzların önemli bir yeri olduğunu ifade eden Atıcı “Tarihî bakımdan bu denli önemli yere sahip olan Oğuzların dil ve lehçeleri konusundaki ilk dönemlerine ilişkin bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Çünkü elimizde VI.-XIII. yüzyıllar arasını aydınlatacak Oğuz Türkçesi ile yazılmış eserler yoktur. Bunun başlıca nedeni Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinin kuruluşuna kadar uzanan dönemlerde, Oğuzların kendi başlarına siyasi bir varlık gösterememeleri ve başlıbaşına bağımsız birer Oğuz devletinin tarih sahnesine çıkamamış olmasıdır. Ama bu oluşum, Oğuzcanın Türk dili tarihindeki yerini asla önemsizleştirmemiş, aksine, eldeki kaynakların verdiği olanaklar ölçüsünde aydınlığa kavuşturulmasını gerekli kılmıştır. Nitekim eldeki VI.-IX. yüzyıllara ait eserler üzerinde karşılaştırmalı dil bilimi yöntemi ile yapılan araştırmalar ve incelemeler, Oğuzcanın bu dönemlerini de oldukça aydınlatabilecek sonuçlar ortaya koymaktadır. Yukarıda verilen tarihî bilgilerde işaret edildiği üzere, Oğuzlar, VI.-XI.yüzyıllar arasında, Orta Asya‟daki yaşam dönemlerinde birkaç kez yer değiştirerek ve daha batı kesimlere göç ederek varlıklarını sürdürmüŞlerdir. Batı Köktürk Devleti sınırları içinde Onok veya Türgiş adları ile anıldıkları zamandan başlayarak Seyhun ve Maveraünnehir bölgelerine uzanan dönemlerinde, kendileri önce dokuz, on, daha sonra da Kaşgarlı Mahmut‟un ve İslam tarihçilerinin yaptığı açıklamalara göre 20, 22 ve 24 boydan oluşan bir topluluk oluşturdukları; ayrıca, o dönemin tarihî, siyasi ve sosyal koşulları dolayısıyla yer yer Karluk, Kıpçak, Peçenek, Basmil, Yabaku gibi öteki Türk boyları ile de temasları bulunduğu için lehçenin temel yapısında bir değişiklik olmamakla birlikte, kendi boyları arasındaki ağız ayrılıkları bir yana yer yer öteki Türk kavimleri ile oluşan karşılıklı etkileşimlerin de etkisinde kalmışlardır. Bu oluşum, yansımasını az çok elbette Oğuz Türkçesinin tarihî akışında da göstermiştir” dedi.