reklam
reklam
DOLAR 34,2906 % 0.16
EURO 37,0922 % -0.36
STERLIN 44,6008 % -0.04
FRANG 39,5736 % 0.02
ALTIN 3.029,35 % 0,58
BITCOIN 66.909,99 -0.971

Başkur “Halkımız Doğruyu ve Haklıyı Gördü”

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi :
Başkur “Halkımız Doğruyu ve Haklıyı Gördü”
reklam

Cumhuriyet Halk Partisi Kırklareli İl Başkanı Ünal Başkur, 16 Nisan tarihinde gerçekleştirilen referandumun meşru olmadığının Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi raporuna girdiğini ifade etti.

Konuyla ilgili açıklamada bulunan Başkur “25 Nisan bizim için aslında bir dönüm noktası oldu, Türkiye için. 2017 25 Nisanında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplandı ve Türkiye’yi yeniden denetime aldı. Kızıyorlar “Neden Avrupa Konseyi bunu yaptı?” diye. “Batılılar bize düşman” diye. İyi de aynı Avrupa Konseyi 2004’te bizi denetim dışına çıkardığı zaman hep birlikte alkışlamıştık. Bunu yapanlar aynı insanlar. Hangi gerekçeyle bizi denetime aldılar, hiç bu sorulmuyor. Bunun üzerinde hiç durulmuyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi bu kararı alırken iki temel saptama yapıyor. Bir, “15 Temmuz 2016’ta yapılan darbe girişimine karşı çıkan Türk halkını takdir ediyoruz” diyor. Yani darbeye karşı duran, demokrasiyi savunan vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını takdir ediyoruz diyor. Bunu raporun başlangıcında söylüyor. Başka? “Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlere, IŞİD, PKK gibi terör tehditlerine atıf yapıyor, Türkiye’nin vatandaşlarını ve demokratik kurumlarını koruma hakkı vardır diyor, terörle mücadele etme hakkı vardır” diyor. Peki, sonra ne diyor? “Sen bunları demokratik ölçüler içinde yapmıyorsun. Sen, demokrasiyi kesintiye uğrattın. Bireysel hak ve özgürlükleri yok ettin. Gazetecileri hapse attın, öğrencileri hapse attın, OHAL kararnameleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini gasp ettin. Üniversitelerden hocaları attın.” O kadar ilginç bir tanımlama yapıyor ki “kamu görevlilerini kamudan atıyorsun” diyor. “Banka hesaplarına el koyuyorsun, sosyal güvenlik kurumuna şerh koyup fişliyorsun bir daha bunu kimse çalıştırmasın diye, mal varlıklarına el koyuyorsun. Sivil ölüm, yaşayan ölü konumuna getiriyorsun. Hangi demokrasi bunu kabul eder” diyor. Yine aynı şekilde, son yaşadığımız referandumdaki bütün eşitsizlikler, bütün haksızlıklar bu rapora da girdi ve referandumun doğru yapılmadığını, meşru bir referandum olmadığı yine bu rapora girdi. Bunların hangisi yanlış? Hepsi doğru. Son yayımlanan kararname ile 1 gazete, 14 dernek, 1 dergi, 18 vakıf ve 13 özel sağlık kuruluşu tekrar kapatıldı. 609 şirket Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildi. En az 140 bin kişinin pasaportu iptal edildi. Kapatılan eğitim kurumları sonucunda 130 bin kişi işsiz kaldı. Öyle bir noktaya geldi ki dijital ansiklopedinin yasaklandığı bir süreci yaşıyoruz, hangi gerekçeyle. Ve yine son kararnameyle bir düzenleme daha yapıldı. Görevine iade edilen personelin, yanlışlık yaptık, kararnameyle görevine iade edilen personelin görev yapmadığı süre içinde uğradığı manevi zararı tazmin davası açmasın diye OHAL’e hüküm koydular. Türkiye’de OHAL uygulamasıyla Anayasa fiilen askıya alınmıştır. Türkiye’de Anayasa yürürlükte değildir çünkü Anayasa Mahkemesi “Anayasaya aykırı bütün OHAL düzenlemelerini ben görmüyorum ve ben bunlara bakmayacağım” demektedir. Anayasa’nın güvence altına aldığı hiçbir hak yoktur ve söz konusu da değildir. Bir OHAL kararnamesiyle herkes her an hapse atılabilir ve tutuklanabilir, mal varlığına el konulabilir. Bu nedenle hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. O kadar ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermediği yetkileri bile OHAL kararnameleriyle düzenliyorlar. Vermediği yetkiler düzenlenirken Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı itiraz dahi etmemektedir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının açıkça onuruyla oynanmaktadır. Dikta yönetimlerinin bütün koşulları OHAL kararnameleriyle sağlanmıştır. Hukukun üstünlüğü değil, dikta yöneticilerinin egemenliği sağlanmıştır OHAL uygulamalarıyla. Hapishaneler tıka basa doludur. Beş altı kişilik odalarda 15-20 kişi kalmaktadır, sırayla uyumaktadırlar.  İşkence ve kötü muamele Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından da tanınmıştır. Yüksek Seçim Kurulunun Türkiye’ye yaşattığı tabloyu hepimiz biliyoruz, bütün dünya biliyor, bütün uluslararası raporlara girdi. Orada kalan 10 hâkim, Yüksek Seçim Kurulunda görev yapan 10 hâkim yasalara uymamışlardır. Yasalara uymayıp eylem yapanlara, yasalara aykırı karar verenlere bizim hukukumuzda “Çete” denir. Orada oturan, karar veren 10 yargıç, yargıç değil Yüksek Seçim Kurulunun çetesini oluşturmaktadır. Bütün uluslararası raporlara girdi, bütün raporlara girdi. Adli, idari ve siyasi açıdan bizim tarihimizde bu, mühürsüz seçim olarak kaydedilmiş bir tarihtir. Siz kalkacaksınız yasanın açık hükmüne rağmen yasayı tanımayacaksınız. Ben kanun uygulamam diyor, kanunları tanımam diyor. Halkımız doğruları ve haklıyı gördü” dedi.