reklam
reklam
DOLAR 34,6495 % -0.02
EURO 36,6124 % 0.59
STERLIN 43,9288 % 0.73
FRANG 39,2851 % 0.52
ALTIN 2.937,62 % 0,21
BITCOIN 96.420,00 5.381

Lüleburgaz Lisesi Nevruzu Kutladı

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi :
Lüleburgaz Lisesi Nevruzu Kutladı
reklam

Lüleburgaz Lisesi tarafından geleneksel olarak düzenlenen nevruz kutlama töreni geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi.

Gerçekleştirilen kutlama töreninde konuşan Lüleburgaz Lisesi Edebiyat Öğretmeni Mürvet Cenik “Nevruz Türk kültür tarihinin, hem islam öncesi, hem islam sonrası kutlanan önemli ve eski bayramlarından biridir. Tarih boyunca hiç bir dönemde unutulmamış, islam öncesi şaman geleneklerinden, Selçuklulara, Osmanlılara ve günümüze kadar kutlanmıştır. Bugün Orta Asya Türk devletlerinde değişik törenlerle kutlanmaktadır. 

Nevruz eski İran takviminde yılın ilk günüdür ve güneşin koç başına girdiğine, baharın başladığına inanılır. Nevruz insanlığın avcılıktan tarım toplumuna geçtiğinden beri baharı müjdelediği için bolluğu, bereketi, doğanın dirilişini, insanın doğayla barışmasını simgeler. 

Nevruz etimolojik olarak farsça ”nev” (yeni) ve ”ruz” (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup anlamı ”yeni gündür” İran kültüründe Nevruz’un ortaya çıkışıyla ilgili farklı rivayetler vardır. Bu riyavetlerden birine göre Nevruz İran hükümdarlarından biri olan Cemşid’in Azerbaycan’a geldiği gündür. Diğer bir rivayete göre ise Cemşid’in ateşi keşfettiği gündür. Ateşi ilk kez gören İranlılar korkup secde etmişler, ateşi kutsal saymışlardır ve ateşin üstünden atlanınca günahlarından arınıldığına inanmışlardır. 

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan toplumlar, yaşadıkları bölgelerin coğrafi koşullarına, kültürlerine ve inanışlarına göre Nevruza farklı anlamlar yükleyip milli bir karakter yaratmışlardır. Türk kültüründe de Nevruz milli bir kimlik taşımaktadır.  Binlerce yıldır  yeniden dirilişi, doğanın yenilenmesini, bolluğu, bereketi, üremeyi simgeleyen Nevruz her dönemde Türk tarihindeki yerini almıştır.  İslamiyet öncesi kopuzlarla şiir söylenerek, eğlenceler tertiplenerek kutlanılan Nevruz islamiyet sonrasında da Anadolu’da kutlanmıştır.İslamiyet öncesi doğayla barışma, günahlardan arınma günü olarak inanılan nevruza  İslamiyet sonrası   Hz. Adem ile Havvanın buluştuğu gün, Adem’in çamurdan yaratıldığı gün, Hz. Yusuf’un kuyudan kurtarıldığı gün, Hz. Nuh’un gemisinin karaya çıktığı gün gibi dini anlamlar yüklenerek islam kültürü içine yerleştirilmiştir.

 Nevruzla ilgili en eski rivayetlerden biri bugünün Türklerin Ergenekondan çıkışı olduğudur. Ebu-l Gazi Bahadır Han’ın ”Secere-i Türk” eserinde Türklerin Ergenekondan çıkışı şöyle anlatılmaktadır: 

Bir gün bütün kavimler Kök-Türkler’e karşı birleşerek onları hile ile yendiler. Kök-Türkler’in çadırlarını, mallarını, yurtlarını yağmaladılar. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler. Küçükleri kendilerine köle yaptılar. Bu yağmadan kurtulan Kıyan/Kayan ve Negüş/Tukuz bir gece kadınlarıyla birlikte atlanıp kaçtılar. Yurda geldiler. Düşmandan kaçıp gelen dört maldan (deve, at, öküz, koyun) çok buldular. Dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım deyip dağa doğru sürülerini sürüp gittiler. Vardıkları yerde akarsular, çeşmeler, türlü otlar, meyveli ağaçlar, türlü türlü avlar vardı. O yeri görünce Tanrı ’ya şükürler kıldılar ve buraya Ergenekon adını koydular. Dört yüz yıl sonra Ergenekon’da kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki sığmadılar. Bu sebepten buradan çıkış yolları aramaya koyuldular. O zaman bir demircinin önerisiyle dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler ve ateşlediler. Tanrı ’nın gücüyle ateş kızdıktan sonra demir dağ eriyip akıverdi. Yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O günü, o ayı, o saati belleyip dışarı çıktılar. O günden beri yeni yılın başladığı gece Kök-Türkler’de adettir. O günü bayram sayarlar. Bir parça demiri ateşe salıp kızdırırlar. Önce Kağan bunu kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra beyler de öyle yapar. Bugünü mukaddes bilirler, böylece Tanrı ’ya şükretmiş olurlardı.

Türklerin Nevruz kültürüyle ilgili bir çok kaynakta bilgi bulunmaktadır. Firdevsi’nin Şehname, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-i Lügat-it Türk, Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig, Ömer Hayyam’ın Nevruzname, Hüca Ali Termizi’nin Nevruzname, Mevlana Lütfi’nin Gül ve Nevruz , Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk  adlı eserleri Türklerin Nevruz kültürüyle ilgili başlıca kaynaklardır. 

Nevruz konusunda en dikkat çekici noktalardan biri Türkler tarih boyunca farklı coğrafyalarda da yaşa, fartklı dinlere de inansa her zaman Nevruz’u kutlamıştır. İslam öncesi kültürle  islam sonrası dini motiflerin harmanlanmasıyla günümüze kadar kutlanan Nevruz, Selçuklulardan Osmanlılara, Osmanlılardan Cumhuriyet’e aktarılmış ortak bir değerdir. 

Selçuklularda Nevruz bayramı çeşitliği eğlenceler düzenlenerek, yemekler yapılarak kutlanmış güneşin koç başına girdiği gün olarak kabul edilmiştir. 

Osmanlıda  Nevruz ” Nevruz-u Sultani” ya da ”Nevruz” adıyla her yıl gerek halk, gerek saray tarafından coşkuyla kutlanmıştır. Nevruz günü sarayda hekimbaşı çeşitli otlar ve baharatlardan oluşan, ”Nevruziye” adı verilen bir macun hazırlardı. Porselen kapta padişaha akşamdan sunulur ayrıca padişah dışında kadın efendilere, sadrazama, sultanlara ve devlette önemli mevkilerde bulunan kişilere verilerek şifa verdiğine inanılırdı. Nevruziye dışında Sadrazam padişaha pahalı kumaşlar, değerli taşlarla süslenmiş atlar hediye ederdi. Buna da ”Nevruziye pişkesi” denirdi.

Osmanlı devletinde Nevruz sadece bir bayram olarak kutlanmazdı. Örneğin verginin ilk taksidi yıl başı olarak kabul edilen Nevruz’da toplanırdı.  17. yüzyıldan itibaren ise ”Resm-i Nevruziye” adında vergi toplanmıştır. Vergi toplanması dışında savaş zamanı orduya asker alımında, memurların maaşılarının ödenmesinde Nevruz günü seçilmiştir. 

Osmanlı sarayında Nevruz kutlamalarıyla ilgili Sultan 2. Abdülhamit’in kızı Ayşe Osmanoğlu önemli bilgiler vermektedir. Ayşe Osmanoğlu Sarayda Nevruz kutlamalarını şöyle anlatmaktadır: 

”Nevruz baharın ilk günü olduğundan bir gün önceden Eczane-i Hümayun’da hazırlanmış olan ve Nevruz Macunu denilen, üzerine altın tozu dökülmüş kırmızı renkte Nevruz şekeri hazırlanır, tüllerle bağlı güzel kâseler içinde Hanedan azasına, vükelaya, mevki sahiplerine dağıtılırdı. Lezzeti pek güzeldi. Sabah erken aç karnına yemesi şifa imiş. Bunun için gümüş tepsilere konur, yanına da “s ” ile başlayan yedi türlü yiyecek düzülür, getirilirdi. “s” ile başlayan yedi türlü yiyecek şunlardı: susam, süt, simit, su, salep, safran, sarımsak. Bunlardan birer parça yalanınca şifa getireceğine inanılırdı.

Nevruz Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra işgal günlerinde bile kutlanmıştır. TBMM nin açılmasından 1 yıl sonra Ankara’da halkın ve devlet adamlarının katılımıyla kutlanmıştır.

Milli mücadele döneminde Nevruz sadece milli bir bayram olarak kutlanmamıştır. Ayrıca dönemin yazar ve aydınları tarafından milli mücadele ile özdeşleştirilmiştir. Örneğin Besim Atalay 23 Mart 1921 tarihli Hakimiyeti milliye gazetesinde yayınlanan makalesinde şu ifadeleri kullanmıştır: 

”Bu Ergenekon hadisesinden çıkacak mühim netice, bizim bugünkü millî mücadelemizle benzeşmesidir. Dokuz kişiden türeyerek düşmanlarından intikam alan Türk soyunun, bugün de kendi varlığına kastedenlere karşı silahlanmış ve yarın muvaffakiyetini temin edeceğine ve Ulu Tanrı ’nın yardımı ve milletin gayretleriyle kara günlerden kurtulacağına eminim” 

Sonuç olarak Nevruz’un Türk tarihindeki yerine baktığımızda çok önemli bir değer olduğu ortadadır. Tarih boyunca her dönemde farklı şekillerde olsa da kutlanmaya devam edilen Nevruz Türklerin en eski bayramlarından biridir. Nevruz Türk kültüründe doğanın dirilişidir. Tabiatla barışılan gündür. İslam öncesinde günahlardan arınıldığına inanılan ateş üstünden atlama geleneğinin bugün hala devam ediyor olması Nevruz’un Türk kültüründeki derinliğini açıkça göstermektedir.  Binlerce yıldan beri kutlanan Nevruz her sene Anadolu’da coşkuyla kutlanmakta ve gelecekte de Türk dünyasının ortak değeri olmaya devam edecektir” dedi.