18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 102’nci yıldönümü nedeniyle Lüleburgaz Rumeli Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde program düzenlendi.
Okul bahçesinde öğrencilere Çanakkale Zaferi ile ilgili bilgi veren Müdür Yardımcısı ve Tarih Öğretmeni Selma Büyükçerçi “Osmanlı Devleti 21 Ağustos1914 tarihinde Almanya ile, İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma imzalamıştı. Ancak bu antlaşma, Osmanlı Devleti'nin savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için gizli tutulmuştu. Osmanlı Devleti'ni bu antlaşmanın hemen ertesinde seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti, "silahlı tarafsızlık"ını ilan etmiştir. Akdeniz’de İngiliz donanması önünden çekilen Alman SMS Goeben ve SMS Breslau ağır kruvazörlerinin, Amiral Souchon komutasında 10 Ağustos1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı, çünkü Osmanlı Devleti, Boğazlar Antlaşması gereği boğazları tüm savaş gemilerine kapalı tutmak durumundaydı. Alman Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin vermek savaş nedeni sayılacaktı. Ancak Osmanlı Devleti, bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir. Sözkonusu gemiler 16 Ağustos1914 tarihinde Yavuz ve Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat, Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler, Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti. Böylece Almanya, yakın gelecekte Rus limanlarına karşı kullanılmak için iki büyük silahını Akdeniz'den geçirerek Karadeniz'in hemen yakınına atmış olmaktadır. Bu silahlar Ekim 1914 ayında hem Rus limanlarını vurmak için, hem de Osmanlı Devleti'ni bir oldu bittiye getirerek savaşın içine çekmekte kullanılacaktır.
Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında
27 Ekim 1914 günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem Rusya İmparatorluğu hem de Birleşik Krallık, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir.
Batı Cephesi’nde 1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları, Fransız-İngiliz savunmasını yaramamışlar, tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti. Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (
Schlieffen Planı), ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması, ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu. Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya, önce Rusya’yı savaş dışı bırakmak, Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı
3. Ordu'sunun Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.
Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler, İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı. Zaten Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu. Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir, Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı Devleti’nin denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte, Balkan Savaşı’nda, Trablusgarp Savaşı’nda ve Sarıkamış Harekatı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı Devleti’nin askeri gücü, İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Avrupalılarca "hasta adam" olarak görülen yaşlı Osmanlı Devleti'nin boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse, Rusya’nın desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya, Kasım ayı başlarında müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı hafifleyecektir.
Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa, Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur. Bu tesbit, özellikle İngiliz yüksek komutanlığının, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının sorgulanmasına yol açmıştır. Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır. Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekata girişilmesi yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlar’a yönelik bir operasyon planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.
Rusya ile bağlantının bu şekilde, Boğazlar’ın kontrolünün sağlanarak sonuçlandırılması, Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi, aynı anda gerçekleşecek sonuçlardır.İngiltere 3 Kasım’da Çanakkale Boğazı tahkimatını topa tutmaya başladı. Asıl hedef Boğazları geçip Osmanlı payitahtı İstanbul’u ele geçirmek ve bu devlete son ermekti…
Donanmalarıyla Çanakkale önlerine gelmiş olan İtilaf Devletleri’nin amacı bu ise de hedef Bizans’ın Konstantinapolis’ini geri almak ve Türkleri Anadolu’dan çıkarmak idi. Yani bu savaş aslında bir “Haçlı Seferi” idi. Batı dünyasının Haçlı Seferi düşüncesi hala devam ediyordu…
Çanakkale Boğazı’nda düşmanın aldığı 18 Mart bozgunu, İtilaf devletlerine, karadan destek almaksızın yalnız deniz kuvvetleriyle boğazın geçilemeyeceğini göstermişti…
Deniz savaşında umduğunu bulamayan itilaf devleri, Gelibolu yarımadasına bir kara ordusu hazırladılar. İlk çıkarmalarını da 25 Nisan 1915 günü sabaha karşı Arıburnu’na, ikinci çıkarmalarını ise Seddülbahir’e yaptılar. Çanakkale Deniz Zaferi’nden sonra, bütün mahrumiyetlere ve mühimmat yetersizliğine rağmen Türk askeri, Gelibolu Kara Savaşlarında Çanakkale’nin geçilmez olduğunu bir kez daha ispat etmiş oldular…
11.yüzyılda başlayan ve aralıklarla devam eden Haçlı Seferlerinin en çetini olan bu savaşta, itilaf devletleri 410.000 İngiliz, 79.000 Fransız olmak üzere yarım milyona yakın askerle geldiler. İngiliz kuvvetlerinin toplam kaybı 213.981. Türk kuvvetlerinin ise, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı resmi kayıtlarına göre şehid sayımız, 213.882’dir…
Bu savaş sonrası 4 büyük imparatorluk çökmüştür. Osmanlı İmparatorluğu, Almanya İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rus Çarlığı.
Kendilerini medeni diye addeden Avrupa, bu savaş ile sömürüsü olan ve masum, çaresiz insanları zorla silahaltına alarak kendi çıkarları uğruna, aralarında tarih boyunca hiçbir zaman husumet olmayan toplulukları karşı karşıya getirmişlerdir. Haçlı Zihniyeti bu olsa gerektir…
Şehidlerimiz sadece Çanakkale de yatmamaktadırlar. Tedavi için gönderildikleri İstanbul’da da tedavi sırasında ölen şehidlerimiz şuan, Edirnekapı şehidliğinde ve Karacaahmet mezarlıklarında yatmaktadırlar. Yani “Çanakkale; Karacaahmet’tedir, Edirnekapı’dadır. Anadolu’nun her köşesinden yiğitler vardı bu savaşta: Bursa, Balıkesir, Konya, Kastamonu, Denizli, Manisa, Çanakkale, Ankara, Aydın, İzmir, İstanbul, Kütahya, Sinop, Çorum, Mersin, Antalya, Bolu, Çankırı olmak üzere, şimdi sınırlarımız dışında olan, Şam, Batum, Manastır, Yemen, Üsküp, Tiran, Trablusgarp, İşkodra, Selanik, Silistre ve daha nice beldeden gelen, Türk, Kürt, Çerkez, Hemşin, Laz, Gürcü, Ermeni vatandaşlarımız birlik ve kardeşliğimizin bir göstergesi olarak Çanakkale Şehitliğinde yan yana yatmaktadırlar” dedi.